İktidarla bir araya gelen HDP’nin PKK’yı silah bırakmaya davet etmesi, 30 yıldır süren ve 1990’ların ilk yarısında iç savaş seviyesine erişen silahlı çatışmanın sona ermesi açısından tarihi önemde. Ancak bu çağrı ve neticesinde PKK’nın silah bırakması Kürt sorununun çözüme kavuşacağı anlamına gelmiyor. Her iki taraf da (AKP’nin temsil ettiği siyasi iktidar ve Öcalan/ HDP) silahları bırakmanın kendi çıkarlarına daha uygun olduğunu görüşünde olsa da, mücadelenin devam edeceğinin farkında. Zaten geleceğe dair beklentileri ve talepleri birbirinden ciddi ölçüde farklı.
Öncelikle Öcalan’ın 10 maddelik yol haritasına “demokratik çözüm,” “demokratik siyaset,” “demokratik cumhuriyet,” “demokratik hamle ve dönüşüm” tabirleri damga vuruyor. Bu sözcüklerin seçilmesi tabii ki rastlantı değil. Türkiye toplumuna düşüncelerini sadece yazılı açıklamalar üzerinden duyurabilenAbdullah Öcalan, yola bundan sonra demokrasi, demokrasi, demokrasi içinde devam etmek istediklerini ısrarla vurguluyor. Bu kendi kitlesi kadar iktidara da bir çağrı. Silahlı mücadelenin sona ermesi, HDP’nin temsil ettiği Kürt siyasi hareketi açısından ciddi dönüşümün kapısını aralayarak, onu 1970’lerde içinden çıktığı Türkiye solunun temsilcisi yapmaya aday haline getirebilir. Bunun Türkiye’nin geleceği açısından çok hayırlı bir gelişme olduğuna şüphe yok. HDP’ye yöneltilen “AKP’nin koltuk değneği olacaklar,” “Başkanlık sisteminin önünü açacaklar,” “Seçimlerde bilerek baraj altı kalmak istiyorlar,” eleştirilerinin oldukça mesnetsiz olduğunu vurgulayalım. Bu eleştirileri dile getirenler müzakere yerine PKK’nın silahlı mücadeleye başlamasından medet umuyorsa, bunun Türkiye’nin geleceğinin köküne kibrit suyu ekeceğinin de farkında olmalılar.
Mart 2013’te ilan edilen ateşkesle başlayan HDP’nin Türkiye toplumunun geneline yönelik açılımının ilk meyvesi, Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alındı. Selahattin Demirtaş son 20 yıldır yüzde 6 seviyesinde gezinen Kürt siyasi hareketinin oylarını yüzde 9.6’ya taşıdı. Oylardaki artışın esas kaynağının Kürtlerin yoğun yaşadığı Güneydoğu’daki şehirlerde değil de Batı’da olması, Kürt kökenli olmayan sol seçmenin bir kısmının ilk defa HDP’ye oy verdiğini gösterdi. Demirtaş Aydın’da yüze 7, Antalya’da yüzde 5.3, Muğla’da yüzde 4 oy aldı. Oranlar ufak gibi görünse de, Mart 2014 yerel seçimlerindeki HDP oylarına kıyasla iki kattan fazla artışa tekabül ediyor. HDP’nin 2015 genel seçimlerine parti olarak girmesi de Türkiye siyaseti açısından tarihi bir karar. Şimdiden Türkiye solundan farklı isimler (Cüneyt Arcayürek, Halkevleri, Birleşik Haziran Hareketi içindeki bazı aktörler) farklı saiklerle seçimlerde HDP’yi destekleme yönünde çağrıda bulunmaya başladılar. Kuşkusuz Türkiye’nin Batısından alacağı ciddi destekle HDP’nin yüzde 10 barajını geçmesi, hareketin Türkiyelileşmesi ve demokratik güçlerin bu partiyi şemsiye olarak değerlendirerek birleşmesi anlamına gelecek. Mecliste oluşacak bu sol gücün, 1965 seçimleri sonrasında Türkiye İşçi Partisi’ne benzer şekilde dönüştürücü bir rolü oynayarak CHP’yi de sol mücadele içine çekebilmesi mümkün. Bu bağlamda silahlı mücadelenin sona ermesi, hem HDP üzerinde Damokles’in kılıcı işlevi gören silahlı güçlerin baskısının azalması, hem de gittikçe otoriterleşen siyasi iktidara karşı verilecek demokratik mücadelenin güçlenmesi açısından önemli.
Tam da bu noktada AK Parti iktidarının silahlı mücadelenin sona ermesinde neden ısrarlı olduğuna yakından bakmak gerekiyor. 2011 genel seçim sonuçlarına bakıldığında Kürtlerin yoğun yaşadığı Doğu ve Güneydoğu illerinde AK Parti yüzde 46 civarında oy aldı. Bu oran AK Parti’nin Türkiye ortalamasına oldukça yakın ve BDP’nin bu illerde aldığı oy oranı kadar. Kısaca Türkiye’nin Batısına benzer bir yarılma (CHP-AKP), Kürt seçmeni arasında da (BDP-AKP) gerçekleşiyor. Kendilerini muhafazakârlık üzerinden tanımlayan ve iktidar nimetlerinden yararlanmayı öncelikli gören Kürtlerin yaklaşık yarısına yakını seçimlerde AK Partiyi tercih ediyor. İktidar Kürt sorununu, Doğu ve Güneydoğu’da kendisini destekleyen seçmen ve İslâm kimliğine dayanarak çözmeyi amaçlıyor. AK Parti’nin 1991 seçimlerinde MHP ile ittifak yapan Refah Partisi’nin devamı olduğunu (Tayyip Erdoğan o ittifak içinde milletvekili adayıydı) ve tarihsel köklerinin Türk-İslâm sentezine dayandığını hatırlatalım.
AK Parti seçimler öncesinde silahların susmasıyla hem Kürtlerden hem de ülkenin Batısından aldığı desteği konsolide edeceğinin hesabını yapıyor. Yalçın Akdoğan’ın basın toplantısında üstüne basa basa “akan kan dursun analar ağlamasın” demesi, Kürt sorununun çözümüyle “Türkiye küresel ve bölgesel bir güç haline gelecektir” vurgusu bunun işareti. Demokrasiyi sandığa ve milli irade adı altında çoğunluk tahakkümüne indirgeyen iktidarın, Kürt sorununu Kürt kimliği üzerindeki bazı baskıları kaldırarak Kürtler içinde kendisini destekleyecek Kadirov’lar (Putin’in Çeçenistan formülü) üreterek çözmeyi amaçladığı aşikâr. Silah bırakma çağrısının hemen sonrasında Demirtaş’ın “Hükümet yürüttüğü politikayla, zerre kadar umut vermiyor, barışa yaklaşmıyor” açıklamasını, iktidarın çözüm anlayışına HDP’nin tepkisi olarak görmek gerekir.Watch Full Movie Online Streaming Online and Download
Peki bundan sonra ne olacak? Öncelikle silahların susmasının Türkiye demokrasisinin geleceği açısından çok önemli bir adım olduğunun altını tekrardan çizelim. Türkiye’nin Batısını milliyetçilik, doğusunu da silahlı mücadeleyle zehirleyen dönemin sonuna geliniyor. Ancak demokratik mücadele esas şimdi başlamakta. Hukukun üstünlüğünün kalmadığı, basının susturulduğu, her türlü toplumsal muhalefeti polis şiddetiyle bastıran, Gezi’ye katılanları “çapulcu” Kobanê eylemlerinde yer alanları “vandallar” olarak nitelendiren iktidarın barıştan anladığıyla, HDP’nin barıştan anladığının birbiriyle yakından uzaktan ilgisi yok. Silahların susması çağrısı, önümüzdeki aylarda HDP’nin üzerinde PKK’nın ağırlığının azalması ve bu partinin Türkiye’nin tamamıyla bütünleşerek yüzde 10 barajının üstüne çıkmasının önünü açabilirse, Türkiye tarihi bir virajı dönebilir. Kürt hareketi içinde “önderlik” kültünün kalkması, HDP’nin Kürt sorununun yanında Türkiye’nin genelini ilgilendiren ekonomik ve sosyal konularda dayatılan neoliberal çözümlere alternatifler dile getirmesi, bu partiyi 2015 seçimlerinde çekim merkezi haline getirecektir. HDP’nin Türkiyelileşmesi 15 yıldır iki kutup arasında sıkışan siyasete, farklı bir açılım sağlayacaktır. Silahlara vedayı HDP’nin iktidarla işbirliği olarak görerek eleştirmek yerine, barış ve demokrasi isteyen güçlerin birleşerek mücadele etmesinin önündeki engelleri kaldıran bir adım olarak değerlendirmek hepimiz için daha anlamlı.