Yunan halkı günlerdir küresel finans kapitalizminin kendisine dayattığı acı reçeteyi kabul etmeyerek direniyor. Atina Sintagma Meydanı ve parlamentonun önünde yapılan gösterilere katılanlar kendi geleceğimizi biz belirleyeceğiz, uluslararası bankalar ve finansal kuruluşlar değil diye haykırıyor. Meclisten kıl payı farkla güvenoyu alan sosyalist PASOK hükümetinin önündeki en önemli sorun Temmuz ayında iflas bayrağını çekmemek için gerekli olan 12 milyar Euro ’luk Avrupa Birliği yardımını almak. Ancak bunun için PASOK içindeki muhaliflerin, sendikaların, öğrenci örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının karşı çıktığı kemer sıkma tedbirlerinin onaylanması gerekiyor. Yunanistan ’daki kriz yakından incelendiğindeyse ortaya çıkan üç farklı bakış açısı ve çözüm önerisi var.
Neo-liberal dayatma
Bunlardan ilki uluslararası finans piyasası ve IMF’nin savunduğu neo-liberal bakış açısı. Neo-liberal çözüm önerisi Türkiye ’de yaşanan 2001 krizi ve Kemal Derviş öncülüğünde uygulanan kemer sıkma önlemlerinin bir benzerini “kurtuluş” reçetesi olarak sunuyor. Krizden çıkış için Yunan devletinin elindeki bütün işletmeler satılacak, maaşlar yüzde 20 oranında düşürülecek ve 150 bin kamu çalışanı işten çıkarılacak. Sosyal refah devleti ortadan kaldırılarak çalışma saatleri, tatiller ve sosyal güvenlik sistemi liberal kurallar çerçevesinde yeniden düzenlenecek. Uluslararası finans piyasaları Yunan halkını bu önlemleri kabul etmeye zorlamak için ülkenin kredi notunu en alt seviyeye indirdiler. Bir anlamda Yunanistan ’a ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. Almanya ve Fransa başta olmak üzere Batı Avrupa basını da bu önlemleri desteklerken, aynı zamanda Yunan halkını da oryantalizmle karışık küçük görmeye tabi tutuyor. Ekonomik krizle ilgili çıkan yazı ve yorumlarda Akdeniz ruhunun “tembel” ve “beceriksizliğinden” dem vuruluyor.
Ortak Avrupa Projesi tehlikede
Soruna farklı bir açıdan bakan diğer bir grup, krizin Yunanistan ’a mahsus olmadığı, Avrupa Birliği projesini temellerinden sarsacak derinlikte olduğu görüşünde. Bunlara göre krizin temelinde iddia edilenin aksine Yunanlıların “tembel” olması yatmıyor. Çünkü Avrupa Birliği içinde haftalık mesai saatleri açısından Avusturyalılardan sonra en çok çalışan toplum Yunanlılar. Yunanistan başta olmak üzere, İspanya , Portekiz ve İrlanda’nın zor durumda olmasının nedeni ortak para birimi Euro ’ya geçilmesi sonrasında bu ülkelerin Almanya ve Fransa gibi gelişmiş ekonomilere karşı rekabet etme güçlerini kaybetmeleri. Dolayısıyla borçların geri ödenmesine odaklanmış kemer sıkma tedbirlerinin geçici olduğunu, bu ülkelerin tekrar ayağa kalkabilmeleri için Avrupa Birliği tarafından yapılacak teşviklerle yatırımların canlandırılması gerektiğini söylüyorlar. Çözüm önerileri İkinci Dünya Savaşı sonrasında yıkılmış Avrupa’yı canlandıran Marshall Planı’nın benzeri bir yardım paketinin oluşturularak sanayi ve üretimin tekrar canlandırılması. Eğer yatırım atağı başlatılmazsa Yunanistan ekonomisinin iflas edeceğini, krizin domino etkisi yaratarak Euro bölgesinin çöküşüyle sonuçlanacağının altını çiziyorlar.
Brüksel ekonomik krizden çıkış için Yunanistan ’a yıllardır yüksek faizle borç vermiş Avrupa bankalarının alacaklarının ödenmesini şart koşuyor. Almanya borçlanma için Euro ’ya yıllık yüzde 4 faiz öderken, Yunanistan uluslararası bankalara yüzde 10 faiz ödemek zorunda. Kısaca finans kuruluşları Atina’nın yüksek faizle katlanarak artan borcunun ileride ödenemeyecek boyutlara ulaşacağını bilmelerine rağmen yıllardır kâr oranlarından feragat etmeyi göze almadılar. Ancak şimdi Yunan ekonomisi iflasın eşiğine gelince Avrupa Birliği ve IMF’yi devreye sokarak alacaklarını tahsil etmenin telaşına düştüler. Son bir yılda Atina’nın aldığı 110 milyar Euro ’luk yardımın tamamı ülkenin bankalara olan borcunu ödemek için kullanıldı. Yani Avrupa Birliği ve IMF Yunan halkını değil bankaları kurtardı. Bugün gelinen noktada Yunanistan kredi notu açısından dünyanın en kötü durumda olan ülkesi. Pakistan ve Madagaskar’dan bile daha riskli olarak görülen Atina’ya bankalar kredi musluklarını kapattılar.
“No pasaran”
Aylardır çıkış yolu arayan Yunan halkıysa Avrupa Birliği ve uluslararası finans kurumlarının ekonomik krizi adeta bir Yunan tragedyasına çevirmesini şaşkınlık ve öfkeyle izliyor. Ekonominin içine düştüğü krizin sorumlusu olarak gösterilen Yunanlılar, önlerine konulan 350 milyar Euro ’luk borç faturasını ödemeyi reddediyor. Bir yandan son 20 yılda siyasetçilerin yolsuzlukları ve Euro ’ya geçilmesi nedeniyle sürekli artan borçları neden biz ödeyelim diyorlar. Diğer yandan da kendi kaderlerini kendileri belirlemek için genel grevler yaparak ekonomik ve siyasi dayatmalara karşı toplumsal muhalefeti örgütlemeye çalışıyorlar. İstedikleri önlerine “kurtuluş” reçetesi olarak konulan kemer sıkma önlemlerinin referanduma sunulması. Avrupa Birliği ve bankaların baskısı altındaki hükümetin halkın çıkarlarını savunmadığını, gelecekle ilgili alınacak kararların bütün toplum tarafından verilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Son 30 yılda Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan , gerek ortak para birimi Euro ve yanlış ekonomi politikaları gerekse rüşvet ve yolsuzluğa batmış siyasetin neticesinde iflasın eşiğinde duruyor. Bugün ülkenin toplam borcundan her Yunan vatandaşının hesabına 30 bin Euroluk (yaklaşık 70 bin liralık) fatura çıkıyor. Gelinen noktada Yunan halkıysa çoğunluğu Avrupa bankalarına olan bu borcu ödememekte kararlı. Bandista müzik grubunun komşudaki ekonomik ve siyasi sorunların sorumlusu olarak gösterdiği Batıyı Babilon olarak nitelendirdiği ve eleştirdiği şarkısındaki gibi Yunanlılar da son dönemde meydanlarda benzer sloganları atıyor: “Lakin Atina’da bu kez işlemedi tiyatro; bu sefer de sen yan, yan Babilon!”
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1054194&CategoryID=42